22 Nisan 2011 Cuma

DENİZ KENARINDA KALAKALMAŞ ADAMLAR . . .



Yeni trend bu gibi sanki.
Son zamanlarda filmlerdeki erkeklere hiç dikkat ettiniz mi?
Mesela Issız Adam'daki Alper ne diyordu Ada'ya.
Kurcalayalım mı bi daha?
En mutlu günün sonunda "ben ayrılmak istiyorum Ada"
Haydaaaaaa.
Bu ne ya?
Sonra Kaybedenler Kulübündeki Kaan çıktı karşımıza.
Aynen Alper gibi yalnızlığını hergün başka başka kadınlarla gidermeye çalışan o da, aradığı aşkı bulduğu Zeynep, Amerika'ya gitme kararında "istersen gitmem, gitme de bana, gitme de bana" diye sorduğunda "gitme" diyemedi ona.
Yani "GİT" dedi o da kolayca.
İlginçtir ki hem Alper'in, hem de Kaan'ın avunmak için gittiği yer deniz kıyısıydı.
Denizin dibinde rastlayacağınız inciler kadar "az" olan gerçek kadınları bırakmak için erkekler neden bu kadar cesur.
Sanırız ki onlar çok korkusuz.
Ama SON'da deniz kenarında çalınmış hayatlara baktıkları orada en çok da kendi korkaklıkları çarpar suratımıza.
Filmlere bu kadar konu ediliyorsa bu durum, bence ciddi bir sorun var ortada.
Birilerinin aşk'ı arayan erkeklere bulduklarında bırakmamaları gerektiğini acilen bildirmesi gerekiyor kanımca.
Yoksa olan en çok da onlara oluyor.
5 yıl sonra karşılaşınca, içinden haykırsa da  ''hayat bombok aslında'' demeye bile mecalleri kalmıyor.
Onlara yine hergün bir yerde becerdikleri kadınlar kalıyor.
Mutluluk seçimdir bana göre.
Gelir-geçer hadiseler, sizi daha ne kadar mutlu eder?..
Arka fonda eski şarkılar, kalmayın bence daha fazla korkularınızla o deniz kıyısında.
SIKI TUTUN O KADINI, BIRAKMAYIN ASLA . . . 

-BENCE GERÇEK "AŞK" SADECE BUNA DEĞER-

ELEKTRONİK POSTA : )


Sana sözüm vardı.
Buradan yazacaktım ya, uzadı sözüm.
Özgür izine gitti, işler dev gibi büyüyüp sanki tepeme bindi, eve bir sürü misafir geldi, bir ara bir grip olma durumu beni etkisi altına alsa da neyse ki azcık dokunup teğet geçti ve benim keyfim şimdi yerine geldi : )
Bunca sebepten sonra da mektubum sözünü yeni tutabildi.
Seninle bunu yapmaya bayılıyorum.
Biliyorsun zaten her defasında söylüyorum bunu.
Son gelen mektubun hiç sebepsizce yazıldığı için acayip mutlu etti beni.
Varlığına şükrettirdi.
Görmeden seni, duymadan sesini yine herkesten çok bana seni gösterdi.
Seninle biriktirdiğimiz anılara, bu birbirimizi daha çok sevmeye sebep olan kağıt üstündeki yazılara, seni ilk sarmaladığım an'a, bizi herkesle yaşadığımız her durumdan daha özel yapan herşeye hep şükrediyorum ben her defasında.
Herşey iyi giderken evrenin kötü kartlarını oynadığı o zalim gün vardı ya, hani saklambaç gibiydik, bir türlü ulaşamamıştık ne ben sana, ne sen bana.
Kusursuzdu gerçekten.
Bu kadar aksiliğe de pes yani sayın evren.
Yalnız size kötü bir haber vereyim yaptığınız kötü oyun daha bi yakınlaştırdı beni ona.
İstersen sana da anlatayım sebebini Serap'cığım.
Ha sende iyi dinle pek bilmiş evren amca.
(Evreni kılıktan kılığa sokmaya da bayılırım ben bu arada : )
Benim Kemah hadisemi sen biliyorsun zaten.
O zamana benzer bir ruh halindeydim yine ben.
Herşey üst üste gelmiş beni zaten fazlasıyla kurcalıyordu.
Sanki bütün dertler birbirinin peşine takılıp kolye olmuş gibi boynumda yer almaya çalışıyordu.
Dert kolyesini takmış her insan gibi benim de herşey boğazıma diziliyordu.
Hani hep renkli renkli boncuklardan olur ya kolyeler, maalesef benim kolyemdeki renkler solmuştu ve gri renkli bir boncuk olarak seninle yaşadığımız hadise de girmişti sıraya.
Yine konuşamadığımız son konuşmada ben bu talihsizliğimize isyan ederek ağlama krizlerine girmiştim.
Ve belki de sen gitmiştin.
Ben öyle bilmiştim.
Tükenmiştim.
Ertesi gün "dünya kadınlar günü"ydü.
Kadın olmak üzmüştü beni bu dünyada.
Ama dünya alay eder gibi benim-senin ve diğer her kadın kişinin gününü kutlamakla meşguldü.
Benim beynim ise anlattığım hayali renksiz böcük kolyemle ve onun boynuma asılmasına sebep olan kişi ve durumlarla meşguldü.
Benim durum aynen böyleyken,şimdi bu günümde iyi bir şeyler duymaya bu kadar ihtiyacım varken niye hiç iyi birşey olmuyorları düşünürken, senin dipte yaşayan bir balığı suyun en dibinden başını çıkarıp mutlu mutlu gülümsetebilmeye etki eden muhteşem mesajın geldi.
O an ki hislerim inan bana birden böyle değişiverdi.
Dibe batmış turuncu bir akvaryum balığının sanki tesadüfen koca bir okyanusa yolu düşmüşde orada tutunmaya, nefes almaya çalışır hali gibiydi halim.
Bende o balık gibi nereye tutunacağını bilmez bir haldeydim.
Son bir dilek diledim sanki "iyi bir şey olsun, lütfen iyi bir şey olsun, iyi bir ses duyayım da duyduğum bütün kötü sesler lütfen sus'sun"
Pıtttttt !
Tuttu niyetim, duyuldu dileğim.
Hemde aynı anda 2 kere.
Nasıl olur deme sakın.
Ben gizlice ağlarken merdiven boşluğunda asıl mesleği bahçıvanlık olan çaycımız "abla bugün sen ağlama, günün kutlu olsun" dedi ve serada yetiştirdiği 2 nefis papatyayı masama yerleştirdi.
Sonra sözleşmişsiniz gibi ikinci ritüel gerçekleşti.
Hey kadın DinçeL diyordun bana günün kutlu olsun, evren kötü kartlar oynasa da ben senin peşini bırakmam diyordun.
Tanrımmm sen olsan hangisine ağlardın şimdi.
Biliyor musun niye yazıldı bu mektup sana.
Çünkü senin farkın burada ; - )
O zor an'larda sanki hep duymuşsun gibi beni, girebildin çit'ler ördüğüm duvarıma.
Sen kendi renklerini bıraktın oraya, ben hep yeşillendim senden sonra.
Üzüldüğüm o an'larda.
Kadın Serap, dostum Serap, canım Serap hep yanımdaydın.
İşte bu mektubu da bu yüzden yazdım sana.
Seni Seviyorum Dost'um.
Daima ol hayatımda : )

21 Nisan 2011 Perşembe

EMEKLİ EDİLMİŞ YÜZ'LER : (

En çok devlet dairelerinde rastlıyorum ben onlara.
"Yaşanmamış Hayat'lar"şarkıları söylüyor sanki yüzleri.
Hem hüzünlü kürdili hicazkar şarkılar söylerler, hem de buruş buruş'lar : (
Ütülemek geçer onları aklımdan.
Değdirsem sihirli ütümü onlara tertemiz, mis ve yeni yapabilirmiyim onları acaba?
Yaşlı bir çınarın öyküsü gibiler çoğu zaman.
Masal da anlatıyorlar sanki.
Dinlesem neler söylerler bana.
Gel zamaaannnn - git zamannnnnn.
Masala dokunsam.
Mutlu son yapsam.
Derler mi acaba "yaşasın, mutluyum ben çok mutlu" : )
Onlara çok rastlarım ben.
Oğlanı okutmak için, kızı evermek için, evin son 20 taksidini ödemek için çalışır dururlur.
Yaşamadan yaşayıp dururlar.
Çok görürüm ben onları her yerde.
Tozlu evrakların içinde, kalın emektar gözlüklerin gölgesinde, ikimizi birbirimizden ayıran o cam bölmenin diğer ötesinde ve ..... vesaire!
Sonra ülkemi gezerim.
Yaşlı turistlere değer gözlerim.
Fit vücutlarıyla sana-bana taş çıkarırlar.
Şen kahkahalarla senin ülkende sanki başka bir aşk yaşarlar.
Görmeye gelirler senin yeşilini, mavini.
Senin ülkendeki göğün altında uyanmak eder onları ziyadesiyle sevinçli.
Rakı içerler tasasızca.
Bayılırlar hatta tadına.
Ne güzel ki gelecek kaygısı yoktur onların.
Onlarda hayat "şimdi'ki zaman'da" geçer gibidir.
Gözüm yok ama, bizimkilerde olsun böyle mutlu.
Çocuklar büyüsün kendilerini devam ettirebilsinler.
Onlara bu şans verilsin.
Anne-baba daha çalışsın diye beklenmesin.
Yaşı geldiğinde benim ülkemdeki insanlar da gezsin.
"Çalışmak bir yere artık, şimdi yaşamak zamanı" desin.
Çizgiler olacak tabi ama mümkünse hep hüzünden bahsetmesin.
Benim ülkemdeki yaşlı insanlarda yeşili bilsin, maviyi bilsin, yetmesin nispet yapar gibi onlar da dünyayı gezsin.
Böyle bir niyetle bitirsem yazımı.
Gerçek olur mu ki.
Adalet istiyorsak eğer her defasında.
Bizim insanımıza olan adil mi acaba?..

N O T : Bu yüzdendir ki 3 sene sonra dolacak olan emekliliğimi hak ettiğim ilk gün toz olacağım buralardan, ben de buruşacağım elbette ama ben; balkonumda çiçeklerimi sularken, gittiğim yabancı bir yerin güneşinın sıcağına içimde yer bulurken, orada yediğim tadını daha önce hiç bilmediğim bir meyvenin tadında mest olurken ya da ya da ne bileyim belki de yeni edindiğim dostlarla artık 40'lı yaş'lardaki sohbetlerde buruşayım ve bu isteğime Kayra'nın everilmesi ya da okuması durumları bile mani olmasın mümkünse. . .
Yani bence herkes biraz da kendini yaşasın . . .
Kimse kimse için yok olmasın, herkes bi güzel yaşasın !
Eğer böyle olursa durum bizde, e o halde YAŞASIN : )

13 Nisan 2011 Çarşamba

S Ü T S A A T İ : )

Demiş ki Murathan MUNGAN son röp.’ün de; “Başkalarının hayatına sızmaktır edebiyat, gece yarısı kalkıp rafa uzandığın zaman bana dokunmak istiyor musun, kelimelerime dokunmak istiyor musun? Eğer öyleyse ben hayattan alacağımı almışım demektir” .

Budur.
Çoktandır yazmıyordum.
Birden bana dokunmak isteyenleri aklıma getirdi bu cümle.
Blog istatistiklerime baktığımda adını-sanını bildiğim-bilmediğim beni duymak isteyenlere, hatta saatine baktığımda bunu en çok da uykusuz saatlerinde, kendi hayatlarındaki bir sorgu-suale cevap aramak için yapan dostlarıma ışık olabilmek için yeniden dönme kararı aldım “Dinçel’in Yerine”...
Bildiğim çok şey yok.
Tecrübe biriktiriyorum ziyadesiyle.
Ama hepsi bir bir işe yarıyor yeri geldiğinde.
Determinizm ’de denir ya hani, “aynı şartlarda, aynı sebepler, aynı sonuçları verir” diye, işte öyle…
Ben tosladım, tosladığımda en çok buram acıdı.
Buldum ilacı, budur derdime deva’sı.
Sende dene, sür derman isteyen yerine, iyi gelir nihayetinde isem, hani sanki hap gibi iyiysem ben de hayattan alacağımı aldım demektir.
Mesela şu an aşk acısı çeken ey sevgili dostum, dolabı açtın di mi sabahın üçünde.
Hiç niyetin yoktu? 1 lt.sütü devirdin kedi gibi.
Oysa sevdiğinin yanında olmak isterdin di mi?
Ne garip ama yine kedi gibi.
Yaslanıp omzuna mışıl mışıl uyumak isterdin oysa.
Ne o gitti mi ?
Sana düşen süt içmek mi?
Al sana tavsiye.
Sütünü iç keyifle.
Pencereden uzağa bak, en uzağa.
ÖNÜNE……bir de KENDİNE bak sonra.
O kaybetti seni büyük bir ihtimalle.
Biliyor musun şu an o da süt içiyor ya da kitap okuyor büyük ihtimalle.
Mustafa SANDAL’ın eski bir şarkısındaki sözler gibi “yokluğunda çok kitap okudum, aradım, neredesin, nerede?” diye sorarlar gizlice, seslerini sadece kendileri duyarlar.
Onlar birde pişmanlıktan olmuştur deli-divane.
Sen yine daha iyisin dostum, pişmanlığın zerresi yok sende.
Hayat birde istediği gibi gitmediyse, gidenin şimdi tam vay haline.
Bil ki birde aslan sütü devirir yarın bu sütün üstüne.
Hala daha üzgün müsün?
Al sana bir tavsiye daha.
Bal da koy sütünün içine, birde en sevdiğin o eski şarkıyı dinle; hem içini ısıtır, hem keyfini çoğaltır.
Bunun bana ne yararı var diye mi soruyorsun?
Daha ne olsun?
Hatırlasana gitmek isteyeni sen koy verdin?
O istedi, sen gönderdin.
Ona en istediği şey için yardım ettin.
İyilik perileri gibi dokundun ona, istediği şeyi yapıverdin.
Daha ne?
Pişmanlığın yoksa içinde, kimse için üzülme artık mümkünse ...
E o halde dönelim biz ilk tavsiyeye.
Önüne bak sende.
Gerçek mutluluk orada duruyor.
Gir içine.
Saat 04:30’ a geliyor, büyük ihtimalle ;-)
Hadi şimdi git yatağına, uyu keyifle.
Mışıl mışıl.
Kedi gibi.
Düşünme artık başka bir şeyi, mümkünse : )