17 Şubat 2011 Perşembe

YILIN ADAMI...


Üstüme vazife değil pek tabi ki ama onun üzerinden bir tema işlemek söz konusuysa veririm minik heykelciğimi ben seve seve ona.
İlker Yasin SOLMAZ'a.
Bilirsiniz işte Defne'nin kocasına.
Bir erkeksin ve karını kaybediyorsun.
Acı başladı bir kere.
Ama tuhaflık var bu gidişte.
Karın hiç tanımadığı bir erkeğin evinde ölüyor bir gece.
Herkes konuşuyor.
Aklı selim olan ve olmayan ne kadar kerli kersiz insan varsa söz alıyor bu koca mecliste.
Bir tek o susuyor.
Ama herkese karşı duruyor.
Acısını yaşıyor.
Karısının son yolculuğunda, hem onu; hem de fısır fısır arkadan gelen herkesi omuzlarında taşıyor sanki.
Dünyası bitmiş ama dünyaya dönüp bakmayı da ihmal etmiyor.
Cevaplar veriyor üstelik.
Ben karıma güvenirim diyor.
O çok doğal biridir diyor.
Biz birimizi hep çok sevdik diyor.
Sonra sevgililer günün de gidiyor mezarına hem çiçek, hem de bir öpücük bırakıyor.
Dalıyor dün'lere.
Baksanız görürsünüz sizde.
Arada bir tükense de kimsenin beklediği kuşkuya düşmüyor.
Ben karımdan eminim diyor.
İşte benim yılın adamı hediyem de bu yüzdendir ki rahmetli Defne'nin kocasına gidiyor.
Erkek olmak; "karın su testisiydi, su yolunda da kırıldı" diyerek üstüne üstüne gelinirken, hadi bakalım enteller deyip, sizin karınız da bu şekilde ölseydi siz ne yapardınız bu durumda? diye kalabalık arayanların karşısında, Halide Edip ADIVAR'ın "Vurun Kahpe'ye" romanındaki gibi bir ölüyü kahpe yapıp taş atmak için heyecanlananların karşısında sessizce, sus-pus'ça, vakur ve kararlı bir şekilde; "BEN KARIMA İNANIRIM, O ÖYLE BİRŞEY YAPMAZ" diyebilmektir.
Sormak isterim bende bunu diyenlere; peki ya sizin karınız böyle bir ölümle ölseydi siz de bu kadar kuvvetli ve ona sahip bir şekilde kalabilir miydiniz onun arkasında?...
Cevabınız evet'se buyrun o pırıl pırıl parlayan heykelcikten vereyim size de?
Yok ama değilse işte bu yüzden benim için yılın adamı rahmetli Defne'nin kocası.
ERKEK OLMAK ERKEK GİBİ DURMAKTIR.
En zor anlarda ve herkes haykırırken bile.
Ve bu yüzdendir ki minik heykelcikler öyle kolay kolay verilmez herkese !..

MUTLULUĞUN RESMİ : )

Bu fotoğraf benim için ayrı bir anlam taşıyor.
Kayra'nın kelliğinin ilk haftasında yine bir yolculuk öncesinde çekilen bu karede, gittiğimiz yerde ki  tanımadığımız çocuklar oğluma ''KeL'' diye bağırıyor.
Anne DinçeL kırılıyor, oğlunun ona sorulmadan kel edilişi onu zaten o kadar üzmüş ki  daha fazla üzülmek istemiyor.
İlk defa anneliği kartal'a dönüşmeye karar veriyor.
O kartal gagasıyla çocukların dilini koparmayı düşlüyor o anda.
Ama düşü çocuğunun gülümsemesinde gerçekleşemeden sona eriyor.
Oğlu "Anneciğim onlar öyle söyleyebilirler ama ben bu halimle de kendimi çok seviyorum" diyor.
O an'da "mutluluk" tüm an'ları durduruyor ve sanki coşuyor.
Oğluyla gurur duymak böylesi bir an'da bir anneye lütufa dönüşüyor.
Ve bu fotoğrafın adı aramız da bir sır olarak "Mutluluğun Resmi" tablosuna dönüşüveriyor.
Sorardı ya hani Nazım; Abidin Dino'ya "Sen mutluluğun resmini çizebilir misin üstad" diye, onun ki şaheser ama siz yine de yukarıya bize bakın bence ; )





16 Şubat 2011 Çarşamba

AŞK TESADÜFLERİ SEVER . . .

Seyrettiniz mi filmi?
Peki gitmediyseniz bir tavsiyeye ne dersiniz.
Tavsiye : ) Bence hemen gitmelisiniz...
Aşk Tesadüfleri Sever filimnden çıkınca yapılan işlerin ilkinde; önce gözyaşlarını diğer insanlardan gizliyorsun, sonra hasta bile olsa da o adamın kalbinden istiyorsun, sen Ankara'da yaşıyor olsan da onların Ankara'sın da o adam ve o kadından olmak istiyorsun, sonra filmdeki repliklerden birini kendine düş yapıyorsun, çerçevene yeni bir resim koymak istiyorsun, koyduğun an'da ise, zaten tüm düşlerin de gerçekleşmiş oluyor nihayetinde.
Filmde ki şarkıların sözleri  içinde Müslüm GÜRSES'in ki ler filmin kötü adamı gibiydiler, "AŞK TESADÜFLERİ SEVER AMA KADER ENGELLER ! . .
Niye be kader?
Herkes senden iyi şeyler bekler.
Böyledir hep niyetler.
Farkında mısın ne kadar saltanat'lısın.
Mümkünse; hem tesadüf'ler ver bize, hem de unut bizi Aşk'ı bulduğumuz yerde.
Gerisi bize kalsın.
Sen var-git-dinlen bir yerlerde.
İtirazın varsa şayet; o zaman gel başımıza hep iyi hadiselerle.
Biz de seni iyi analım bundan böyle.
Sana dair düşüncelerim aynen böyle ;-)
Filmin en iyi özneleri fotoğraflardı bana göre.
Bir kız bebek ve bir erkek bebek vardı.
Bir kız çocuk ve bir erkek çocuk vardı.
Bir genç kız ve bir genç erkek vardı.
Sonra onlar 1 genç kadın ve 1 genç adama dönüşüyorlardı.
Fotoğraflar sanki peşlerinden yürüyorlardı.
Fotoğraflar; o genç adamın ve genç kadının yolculuklarında ne çok işe yaramışlardı.
Onların hepsi birer an'dı ve hepsinin ayrı bir hikayesi vardı.
Sonrasında ise bambaşka bir hikaye anlatıyorlardı bizlere.
Adı Aşk'tı.
Filmden sonra fotoğraf çektirmeye illet olan ben yeniden fotoğraf makinesi edinmeye karar verdim.
Bu konudaki inadıma bir son verdim.
Tüm an'lar benimle birlikte sürüklensin.
Yaşlı halim onlara bakıp gülümsesin.
Her karem ayrı bir şey söylesin.
İçinde Kayra olsun.
Gülümseyip dursun.
Büyüsün fotoğraflarda.
Tüm yaz ve kış'larda.
Okul formalarında.
Mezuniyet keplerinin havaya uçuşlarında.
Renk renk kadrajlarda.
Hayatına giren arkadaşlıklarda.
Sevgili fotoğrafları da olsun.
Bebekken çektiğim ayağının yanında 20 yaş ayağı da dursun.
Benim de çizgilerim olsun.
Fotoğraflarımıza neşeli bir kalabalık da eşlik etsin.
Yeni kişiler bizim resmimizin içine girsin.
Onun ki ve benim ki yan yana durup BİZ pozu verelim neşe içinde.
Fotoğraflarımız hep mutlu şeyler söylesin birlikte.
Biz yaşlanırken hep taptaze kalsın bizim ve de sizin resimler.
Bir şarkının sözleri gibi, taze meyve tatları gibi...
İçinde cıvıl cıvıl renkler var etsin, çok sevsinler bizi.
Biz de sevgili resimlerimizi.
Tablo tamamlanınca, çerçevenin içi dolunca koyalım baş ucumuza.
Kader de buyurursa.
Neden olmasın.
Peki o zaman sevgili kader, aşk istemek eski niyet, tesadüf'ler istesem senden, gönderirmisin bir zahmet?..

7 Şubat 2011 Pazartesi

DEFNE'nin ARDINDAN . . .



Ben Defne'nin ardından üzülmüş milyonlarca kişiden biriyim.
Onun arkasından yazanların arasında bir yazı da ben yazayım diyen biriyim.
O ölmeseydi bu haber gündeme yine bomba (!) gibi düşerdi.
Tesadüf böyle gerçekleşseydi, yaşıyor olmaya isyan eden Defne herşeye hesap verirdi.
İnsanın aklı almıyor.
Kıpır kıpır danslar, onu öğrenilen zamanlar  toz tanesine dönüşüp, havada savrulup kayboluyor.
Kimse onu bir kez daha göremiyor.
İnanasım gelmiyor.
Ölüm insana çok koysa da; geriye kalan bizler için ise yaşam sürerken o anlamsız koşuşturma kaldığı yerden devam ediyor.
Fatura'lar ödendi oh!
İzin başladı yuppiii : )
Ah be güzelim ne ara başladı ne ara bitti?
İşler dağ gibi olmuş ben ortalarda gözükmeyeli, bu dağı yok etmek için onu deliveren bir Mecnun'mu gerekli?
İnsanlar yine fısır fısır.
Hastayım nefesim yine tısır tısır.
Kayra'nın karnesi şahane.
Kahve bahane.
Gönül ne kahve ister; ne bahane,
Gönül dost-sohbet ister daha ne ?
Bugün neler pişirilecek,
Hangi kitap okunup, hangi sözler verilecek.
Nasıl olsa hiç ölmeyecek mişiz gibi.
Artık gittiğinde hepsi yarım kalan planlar gibi.
Tamamlayacaktım hani.
Söz vermiştim daha yeni.
Teoman'ın bir şarkısında dediği gibi;
"Şimdi ölmek istemem, kalbine dokunmadan daha, çoban yıldızı -lal-lal-la-la-la-la-" gibi değilmiş hiçbir şey aslında : (
Bir kez daha anladım ben bunu Defne'nin artık son bulan yaşamında.
Ölüm insana herşeyi yeniden başa sardırırıyor.
Bazı karelere iki tuş fazla basılıyor.
Senin delete'lemek istediklerini hayat hafızaya alıyor.
Üstüne üstlük birde iş çığırından çıkıp insanlar ahkam kesiyor.
Bu yönü de var Defne'nin ölümünün.
Yaşasıydı '' O....! ,, ilan ederdik,
Öldüğü için şanslı, çünkü bizler böylesi durumlarda ölüleri birer "melek" ederiz.
Kanatlar takıp, en güzel giysilerden giydiririz.
Bu yüzdendir ki bütün insanlar ölünce birer melek olurlar.
Kanat takıp göklere uçarlar.
Velev ki ölmezlerse böylesi bir durumda dolma için oyulan patlıcanlar gibi içleri kahırla doldurulurlar.
Birer acı patlı'Can olurlar.
Doldur içini hiç bıkmadan, nasıl olsa yaşıyor can.
Hem vurmak kolay, hem de daha melek olmaya var zaman.
Ama dayanır mı bunlara bir nefes'ten ibaret CAN ?
Benim de aklımdan binlerce soru geçiyor.
İnsanım ya (!)
Kolayı bu ya ?
Sahi ne işi vardı o gece daha yeni tanıştığı adamla ?
Kızmayın canım, onu en çok koruyanınız bile itiraf ediniz ki, aklınızdan geçirdiniz.
İnsan yaşamı "tesadüf'ler paketi" gibi.
O gece tesadüfen bir araya gelen Defne ve adam, Defne tesadüfen o gece öldü diye, tesadüfen onun kocası olan ve NewYork'lu genç bir çiftin çocukları da olabilecekken tesadüfen Can'ın annesi olan Defne hakkında hepimiz daha çok konuşuruz aslında ama anlamı var mı artık acaba?
Zor değil aslında, son dans akşamında  ''hepinize iyi eğlencelerrrrrrrr'' diye hatırlamak onu uçtuğu yukarılarda.
O kocaya, onu doğuran anaya, doğurduğu Can'a ve onun ruhuna haksıklık etmesek daha fazla.
Geriye kalan olmak vermesin bize sorgu hakkı dünya katında.
Susalım artık bence.
Konuşsak kime fayda?
Öldü artık O, dahası yok.
Melek oldu mu bilinmez ama ölüler cevap veremezler sana ve bana.
Onlar sadece dua isterler artık bizden dua.
Susalım ve dua edelim.
Hadi canım olur mu öyle şey demeyin, hem biraz melek yapalım onu, hem de kanatlarından çekip bir güzel çukurlara itelim.
Ben böyle insan olmanın içine tüküreyim.
Hala daha utanmamız varsa hadi no'lur dua edelim.
Can içinde edelim.
O şahane biri olsun diyelim.
Yeryüzü onu korurken, annesi bunu hep bilsin diyelim.
Teşekkür ederim.