30 Eylül 2010 Perşembe

KORKU denen şey : (

Bence üzerinde varsa şayet, hemen salıverilmesi gerekli "korkunç"birşey.
İnsanın "pause" düğmesine basıyor.
Durmuyor sanki orada donuyorsun.
Hayal kuramıyor, kurmuş olduklarını ise; kanat takıp uçuramıyorsun.
Salıverilmiş, göğün üstünde birkaç kez tur atmışta, sonra döne döne bir apartmanın tepesindeki balkona takılmış uçurtma gibi olursun.
Rengin solar o son'da.
Korkun var ya bir kere, oradan kurtulmaya bile korkar durursun.
Uçurmaz rüzgar artık seni hayal ettiğin uzaklara.
Halbuki hayat kumara değer bir şey.
Deneyip becermenin zıddı, deneyip becerememek.
Bu gerçekten çok mu zor, çok mu korkunç.
Bence denememek daha korkunç...
Korkuları aldın mı bir kere koynuna, işin çok zor.
Pause'a kilitlenip tekrar yürümek zor.
Kendimden çok şahidim ben bu duruma.
Korkularım yüzünden çok tıkandım geçmiş zamanlarda.
Yol alamadım.
Durdum, dumur ve darmadağan oldum.
Kendimi uzaktan seyrettiğimde bir acı duydum.
Sonra karar verdim bir gece.
Korkularımı attım penceremden.
Aşağıya baktım.
Onlar dibe gittiler.
Sonra yukarıya baktım.
O gökte kendimi gördüm.

Özgürdüm...
Kanatlar taktım, göğe doğru süzüldüm.
Korku yoksa, endişe de yok.
Hiç dikkat etmediniz mi hayat biz neye endişe ediyorsak onu veriyor bize.
E o zaman hadi korkular çöpe : )
DinçeL ' ce.

29 Eylül 2010 Çarşamba

TIH TIH TIH. . .

Kısacası bu cümledir...
Uzunu; yasak der, anlamı; sansür içerir.
Benim cümlem ise hiçbirini sevmemektir.
Sansür deyince ilk sansür hikayem gelir her daim aklıma.
Biz çocukken evlerindeki renkli televizyonu hayret bakışlarıyla "aaaaa" nidalarıyla seyrettiğimiz dedikoducu Fitnat Teyzenin evi gelir gözümün önüne hala daha.
Biz hayretler ede duralım, o bizim o renkli dünyaya daha fazla yaklaşmamamız için elinden geleni yapardı, "Tıh tıh tıh, yaklaşmayın sakın haaa, yasak derdi" ve YASAK'lar koyardı.
Sonra ben büyüyence en tanıdığım kelime oldu bu kelime.
Hazmetmesek de, layığımız budur bence.
Bu duruma bence en küçük birimlerimizde (aile ve yakın aile dostları evlerinden) kıdemliyiz bence.
Bu yüzden mi kolay uyum sağlarız bu her yanı yasak (!) ülkemize.
Öğrenme kültürümüz bu olduğu için mi.
Bizler özgür yaratıklar olamadığımız için mi?
Hangisiyse söyle.   

BAZI KARELER HAKKINDA. . .

Bugün facebook listeme dahil olan kişi, taa yıllar öncesinden de hayatıma dalış yapmış oldu.
Arkadaşlık isteğini görünce, tüylerim diken diken oldu.
Facebook'un mucizesine bir kez daha şapka çıkartmak şart oldu.
Adını ve yüzünü görünce karşımda, binbir türlü kare geldi aklıma.
Lise yıllarım,
Genç kızlığım,
Genç kızlık coşkularım,
O coşkuya eşlik eden onunla birlikte yaşanmış anılarım selam verdiler bugün bana.
Hepsini yazacak değilim tabi ki buraya.
Ama içlerinden biri var ki kıyamam ona.
Demiş ti ki birgün bana.
Çimenlerin üstünde birlikte göğü seyrederken;
"Bak fotoğrafını çektim bu an'ın, hep aklımda kalacak bu an'ım"
Kaydettim beynime.
Orada kalacak benimle.
Genç kızlığım anlamamış bana ne söylendiğini o yıllarda.
Fotoğrafı mı çekilirmiş hiç yaşanan an'ın...hah!
Çekilir miş evet..
Onu görünce bugün karşımda.
Hiç tereddütsüz o kare geldi aklıma.
Meğerse bende bas mışım deklanşöre o anda.
Fırladı hemen beynimin bir yerlerinde saklandığı köşeden, geldi oturdu köşeme yeniden.
Başka başka kareler de ekledim kendime 37 yılım boyunca.
Düşünmeden Şakkk! diye çıkıyorlar karşıma.
Bunu yapmayı o zaman mı öğrenmişim bilmem ama profilimde de yazdığım gibi insanların iç dünyalarının fotoğraflarını çekmeye bayılırım.
Bu benim anlamım.
Bu yüzdendir ki hoşgeldin yeniden hayatıma canım arkadaşım...
Yeni paylaşımlar için ve anlatacağın herşey için çok ama çok sabırsızım : )

K U M B A R A

Benim ki bu değil...
Daha büyük...ama çok büyük...
Hani çocuğuna sorarsın ya "beni ne kadar çok seviyorsun" diye.
O da açar iki kolunu iki yana "bu kadar çok" der ya hani, işte o kadardan da büyük benim kumbaram...
İçine para atıyorum ben de herkes gibi.
İçinde hayallerim var çünkü; satın alacağım.
İstediğim kadar olunca kumbaramın içindeki para, dünyanın öbür ucunda olacağım.
İçimdeki mantra bunu dilemekte sessizce.
Dünya haritam hergün önümde, sevgili Evren'e "onu gezeceğim" ilan edilmekte.
Çipli pasaport cebimde.
Hayallerim cebimde.
Paralar birikmekte.
Benim paralarım hayallerimi almak için birikmekte.
Benim kumbaram bunun içindir ki DEVASA büyüklükte.

27 Eylül 2010 Pazartesi

ÇİKOLATA PARÇACIKLI DONDURMA GİBİ, KISA KISA DİNÇEL YAZILARI KEYFİ : )

Vaooovvvvvvv...başlıkta pek bir  havalı oldu, e bu başlığa güzel şeyler kondurmak şart oldu : )

Ö T e K İ   O L M A K . . .
Neler oluyor son zamanlarda çok sevdiğim ülkemde.
Herkesin sanki kendi mahallesi var son günlerde.
Eski bir film gibi.
Tozlanmıştı üstü, hortladı sanki geri geldi.
Kimse sevmiyor birbirini sanki.
Kabul görmüyor, kabul etmiyor artık kimse birbirini.
Herkesin ayrı bir dili var gibi sanki.
Kimse birbirini anlamıyor.
Biri diğerini duymuyor gibi.
Niye ki böyle.
Bizi birleştiren var ki bir kubbe, Mevlana bile demez mi ki, "Gel gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel diye.
E o halde başka mahallenin çocukları olmak niye?...

BENİM KADINIM AYŞE ARMAN. . .
O özgür bir kadın bence.
Ama gerçekten özgür.
Duyguları özgür, davranışları özgür, sözleri özgür, yüreği özgür, sesi özgür.......dedim ya o özgür bir kadın işte.
Bence herkesin aklından geçiyor onun söyledikleri.
Ama kimse dile getiremiyor onun gibi.
Cesaret yok kimsede.
Özgürlük bence en çok cesaret de...
Yürek ister gerçekten özgür olmak.
O bu yüzden benim kadınım işte.
Ona benzemeye çalışıyorum son günlerde.
Öncelikle yazma konusunda, kendime köşe bile yaptım sonunda, düşünüyorum da hiç de fena gitmiyorum 1 ayda 16 yazıyla, yazdıklarımı okumak ve çoğaltmak gurur bana.
Her neyse, bir de bir mesele daha var ki;
 37 yaşıma kadar söylemekten çekindiğim kadınlığımı sevdiğimi söylemeyi ben de sever olmaya başladım onun gibi.
Tabuydu sanki bunu söylemek.
Ayıp ederiz sanki söylersek.
Yoo hayır ne ayıbı...
Artık gurur duyuyorum bende 37 yaşımda bile sokakta bana bakılan halime.
Bir kadın daha ne ister ki.
Kadın olmak estetik olmak demektir, bu durum şükürlük bir durum bende.
E Kayranın arkadaşı bile "oğlum annen süper miş" diyorsa, ağlayayım mı bu duruma.
Doğrusu Ayşe Arman gibi artık bayılıyorum bende bu durumuma.
Hem olmaya, hem söylemeye.
Hey kadınlar sizde aynada sevin kendinizi bence...
Bunu söylemek size de düşer elbette.
Sevgilerimle : )

D A V E T
Ağbimden gelen bir mail "daha önce çok kereler" gittiğim bir şehre çağırıyordu beni.
Çukurova' nın beyaz gelinliği pamuğun öyküsünü sergi yapmış AA üyeleri.
Fotoğraflar ağbimden.
Pamuğu resmetmiş beyaz bir masal gibi.
Mail geldiğinden beri, soruyorum kendime "gidecek misin kızım" diye.
Düğümlendim...
Cevap bulamadım kendime.
Beyaz bir masal seyretmek güzel olurdu ama bir masal hüzünden bahsetmemeli.
Ağbim gidersem eğer çok mutlu olur ama....
Bilmiyorum duyacağım hüzün engel olur mu bana...
Daha birkaç gün var önümde.
Cevabım;  maalesef ki ağbiciğim bilinmezlikte...
: (











Ahhh Canım H a y ı R. . .

Bu Hayır'ın seçimlerle alakası yok.
Aynı şekilde Kayra'ya söylediğim binlerce Hayır'dan biri de değil bu yazıda ki Hayır...
Bu Hayır benim yeni yaşam biçimim.
Eskiden sadece varlığını bildiğim ama artık şimdilerde karşıma çıkan insanlara hiç tereddütsüz söylemeye başladığım bir kelimemdir Hayır benim için.
Bugüne kadar söylenememiş, lügatıma girmemiş olmasına kızgınım doğrusu.
Söylediğim her evet; karşımdaki her insana kolaylıkmış meğer.
Şimdi ki Hayırlarım ise bana kolaylık elbet.
En insani ölçümle, en sevecen duygumla herkese evet derken ne çok işlerine yarar mışım aslında.
Bayılırlar mış bu duruma.
Bende bayılıyorum ama şimdiki duruma.
Ne oldu bu Dinçel'e acaba?..
Sanırım ilk soruları budur.
Onlar sora dursun ben Hayır kelimemin karşısındaki kıvranışların karşısında iftiharla sarhoşum!
Nasıl da tepeler örüyorum onlara.
Tepelerin çok gerisinde kalıyorlar onlar her defasında.
Bazen uykum kaçtığında köprüyü geçmeye çalışan keçilerime benzetiyorum onları.
Keçilerini kaçırıyorlar ya karşımda, vallahi çok neşeli görünüyorlar bana o anda.
Ah uykudaki keçilerim bile geçiyorlar hendeği ama gerçek yaşamda artık kolay değil Dinçel'in sınırlarından geçmek.
Kızmasın kimse bu durumuma.
Beni böyle yaptıkları için bir baksınlar aynaya.
37 yılım iyi niyetle örülüyken, bana olan onların şaheseridir aslında.
Evet derken herkese iyilik edebilmenin mucizevi sevincini yaşayan ben, Hayır demekle garip bir zafer duygusu paylaşıyorum kendimle.
Hadi bu zaferi kutlayalım, içelim hep birlikte...
Şerefinize...
Bu zafer hepimizindir ziyadesiyle : (

Not : Hayır demek iyi bir şeydir, bu tecrübeyle sabittir ; )

23 Eylül 2010 Perşembe

PAVLOV ' un KÖPEKLERİ . . .


Bilirsiniz işte; Rus fizyolog İvan Pavlov, köpeklere et verirken zil çalınıp da bu tekrarlanınca, zil sesi geldiğinde köpeklerin salyalarının akmaya başladığını kanıtlar, sonrasında ise bir gün Pavlov’un Enstitüsünü su basar,köpeklerin bir kısmı boğulur, bir kısmı da günlerce korkuyla titreşir. Çünkü ölümden zor kurtulmuşlardır.”
Kurtulabilenler tekrar enstitüye toplanır.
Pavlov zil çalar, köpeklerde tık yoktur.
Şu müthiş sonuca varır Pavlov o esnada;
"Ağır travmalar, şartlı refleksleri ortadan kaldırmaktadır.”
Ve bence işte son zamanlardaki durumumuzda tam anlamıyla budur.
Bugün Yılmaz ÖZDİL'in müthiş yazısında tasvirlediği gibi her sabah keyifle içtiğim Türk Kahvem gibiydi benim için Bekir COŞKUN.
ÖZDİL'in de yazdığı gibi benim de günümün lezzetiydi.
Onu okurken hazmetmeye çalışırdım memleketi.
Ama artık O yok.
Aldılar köşesini.
Yok belki de köşesini almadılar, aldılar benim sabah keyfimi.
Diyor ya hani ÖZDİL yazısında hedef o değil, sizsiniz diye...
Çok doğru kesinlikle.
Doğru olmasa bu ağır travmalar niye?...
Tepkilerimiz kırılsın, yok olsun diye.
Korkalım, susalım diye.
Et verince salyamız akarken, korku karşısında tepkisiz kalalım diye.
Öğretilen şey bu değil midir aslında...
ŞARTLI REFLEKS,birer Pavlov'un Köpeği yapar hepimizi...

21 Eylül 2010 Salı

DİNÇEL ' in ÇOCUKLARI . .


Okuduğum bir yazı diyordu ki bana, al karşına çıkmış tüm insan hallerini, çocuklaştır en minik hallerine dönüştür onları.
Af edersin işte o haliyle onları.
Denemeye karar verdim.
En çok da beni üzmüşleri karşıma aldım, ufaklaştırdım.
Minicikti gözleri o anda.
Şekeri elinden alınmış gibiydi.
Ürkekti yüreği.
Bağırmıştı annesi.
Vurmuştu öğretmeni.
Kavgada yere serilmişti.
Gözündeki morluk gururunu incitmişi.
Annesinin şefkatli sözleri yüreğine su serpmişti.
Ya da annesi yine şefkatini esirgemişti.
Yüreği üzülmüştü.
Sonra o da birilerini dövmüştü.
Birilerini dövmeyi bir güce dönüştürmüştü.
Herkes aferin demişti ona.
Aferin bak öğrendin dertlerinle başa çıkabilmeyi.
Çocuk "Aferin"i sevmişti...
Benimsemişti...
Üzmeyi, vurmayı, tekme atmayı, arkasından vurmayı doğru bilmişti.
Ona bu öğretilmişti.
Çocuk "Aferin"i sevmişti...
Büyümüştü sonra çocuk.
Öyle kalmıştı sonra çocuk.
Kızmıştım önceleri o çocuklara ama.
Ufalınca karşımda, bağışladım en şefkatli anaçlığımla.
Şeker versem eline yine çocuk olur muydu acaba?...
Kocamanlardı karşımda, ama ufalınca karşımda...
Çocuk kaldılar onlar yanımda.
Dokundum onlara içimden.
Sevdim onları içimden.
Acıdım onlara en derinden.
Çocuktu ya onlar artık...
Affettim onları yeniden.
Siz de deneyin bence, patronunuza, annenize, sevgilinize, eşinize, çocuğunuza belki de sokakta yürürken çarpıştığınız o adama kızmayın hemen.
Ufaltın ufaltabildiğiniz kadar.
O bembeyazken, ona öğretilen tüm lekeleri anımsayın.
O bembeyazdı ya en çok bunu hatırlayın.
Kızmak gerekliyse şayet,
Onu böyle yapanlara kızın.
Her çocuk güzeldir aslında.
Kim aklını başından aldıysa ona kızın...
Ben denedim...
Ve ben onları yeniden sevebildim.
Siz de deneyin, siz de sevin...

20 Eylül 2010 Pazartesi

K A Y R A P R O J E S İ . . .


Projelerden nefret ederim.
Birşeyi projelendirmekten de aynen öyle.
Ama Kayra öyle değil.
Ona daha karnımdayken br isim, bir iş-güç verdim.
Ona DİNÇEL'İN KAYRA PROJESİ" dedim.
Eğer düşündüğüm gibi olursa Dinçel bu dünyanın en mutlu annesi olacak.
Ödül bu...
Minik heykelcik kalkmayacak havaya.
Sadece iyi bir adam gerçekleşmiş olacak 15-20 yıl sonra.
Hedef bu : )
Eğlenceli bir çocuk Kayra.
Gözünün içindeki hüznü görebilen bir çocuk Kayra.
Onu gördüğü anda "Benimle paylaşabilirsin" diyen bir çocuk Kayra.
Olup bitenlere "Hayat Bu" diyebilen bir çocuk Kayra.
Aşk acımda "Aslında tekrar konuşmayı deneyebilirdiniz Anneciğim" diyebilen bir çocuk Kayra.
Adet sancımda minik ellerini kelebek dokunuşlarıyla, belki iyi gelir diye karnımda gezdiren bir çocuk Kayra.
Ona öğretileni öğrenmeye dünden hevesli bir çocuk Kayra.
Piyanoda annesine şarkılar çalan bir çocuk Kayra.
Babası onu Keloğlan yaptığında, parktaki çocuklar ona "Hey Kel'e Bakın" dediklerinde, annesinin canı yanarken, "Onlar öyle söyleyebilir ama ben bu halimle bile mutluyum" diyebilen bir çocuk Kayra.
Apartmanın tepesindeki çatı ustalarını görünce "Ben tuğlacı olacağım, herkes aynı işi yaparsa çatıları kim onaracak" diyen bir çocuk Kayra.
Oyunu bırakıp arkadaşının ağlayan kız kardeşinin yanına gidip onu elinden yakalayan bir çocuk Kayra.
Bir sıkıntı olduğunda "Bunlara da üzülürsek hayat mı geçer ama" diyebilen bir çocuk Kayra.
Ben yaşlandığımda bana bakacak Kayra.
O bana bakmasa da, ben gurur duymak istiyorum ona her baktığımda . . .
Projem gerçekleşsin istiyorum, O geldiğinde 20 yaşına. . .
SağLık, gurur, başarı ve mutlulukla : )
Olur mu ya?...
Emeğim bu...
Bence olur, dedim ya proje bu...
Bugün kü yazı da bu : )

17 Eylül 2010 Cuma

: )


Bu yazının adı bu : )
Marka gibi birşey sessizce....SmiLey : )
Gülümsesin bu yazı da herşey...
Gülümsemek mucize birşey, bence tam bir şaheser...
Bunu bulduğum ve uydurduğum bana göre dünyanın en kolay meditasyonunda bile tekrarlıyorum çoğu kez, oturuyorum sessizce bir köşeye, yüzümde bir gülümseme, bir mantra bile buluyorum kendime elbette ve doluyorum ciğerlerime kadar mutluluk ile...
İnanmazsanız siz de yapın..
Memnun kalmazsanız paranız iade gibi sözler geliyor aklıma ama yok aramızda öyle bir bağ, öyle bir hadise.
Mutluluk içerden geliyor bence kesinlikle.
O senin yüzünde...
O senin yüreğinde...
Ciğerine kadar onu mutlulukla donatmak senin elinde...
Mutluluk için o kadar çok sebep buluyorum ki, her bir meditasyon saatimde...
Bugünlerde mesela bakmaya doyamadığım tek şey oğlum Kayra, onun bugünlerde giydiği kıyafetinin üzerinde bir okul arması var, çantasının içinde renkli renkli, cici bici kalemleri var, annesiyle birlikte söylediği "Şimdi Okullu Olduk, Sınıfları Doldurduk" şarkısı var, karnındaki bezelyenin bu kadar büyüdüğüne sevinçten deliren bir annesi var : )
. . .
Evim evim güzel evim benim evim oldu nihayetinde, borç bitti yapı paydos müsadenizle: )
Sırada bir dütt düttt durumu var, arabalara ve renklerine bakıyorum, benim ki fıstık yeşili olsun istiyorum : )
Gribim geçti, sıcak suyun içindeki limon tarifi yine mucize gibi geldi, yuppiiii : )
Kayra'yla inanılmaz eğleniyoruz, onun beni güldürmesine bayılıyorum, onunla Caillou'ya gülmek için bile bin tane espri üretiyoruz, bu bile extra bir smiley bana.
Eskişehir planımıza saatler kaldı : )
Arkadaşlar yarın bendeler, ruh çağıracağız,(şaka şaka) belki ruh ikizimize rastlarız diye h ı ı ı : ) olamaz mı acaba : ) ?. . .
DinçeL senenin ilk nöbetini geçirdi, şimdilik uyumaya gitti, var mı ötesi : )
Bu ve bunun gibi her bir sebep kutsuyor sanki beni...
Duru bir su'ya bulanmış gibi.
İçimdeki mantra bir giz ama...
İtiraf edeyim iyi geliyor bana...
Herkes gülümsemeli bence ve dünyanın bu en basit meditasyonunu sonsuz bir eyleme dönüştürmeli bence.
Çoğalıyor o zaman mutluluk, mıknatıs gibi : )
E o halde
: ) öyle
: )
ya da
( :
( : böyle
Herkese bir smiley benden hediye : ) ( :

10 Eylül 2010 Cuma

''MATRUŞKA ZAMANLAR'' NOTLARI . . .

Son zamanlarda yine matruşka zamanlardayım..
Alıyorum benimkileri karşıma, dalıyoruz bildik Dinçel'ce kadın sohbetlere yine...
Yeni kararlar alıyoruz birlikte, kurallar bozuyoruz içimdeki kadınlarla birlikte...
Duvarlar örüyoruz yine.
Kalın duvarLaR...
Ohhhoohhh bizim bulunduğumuz yer yine şato,
Anne karnı gibi, giriyoruz içine yine cenin gibi..
Sapasağlam..
Hem yaşam var mış gibi, hem yaşamın kötülükleri yokmuş gibi,
Hem çıkıp gidesin var mış gibi, hem orada kalıp sonsuzca o huzurda kalmak ister miş gibi.
Anne karnı gibi işte, yok ötesi.
Oradan başka hiçbir yerde yaşamak istemez mişsin gibi...
--------------------------------------------------------------
Bazen düşünüyorum da acaba bu kadar yara-bere alacağımı bilse, annem gönderir miydi beni kendi içinden başka yerlere..
E bu yaralar niye?..onlar olmasa ben büyüyebilir miydim birden be anne..
Biliyormusun bazen şaşırıyorum kendime..
Küçük cüssemde bulduğum gücüme...
Kendimi elinde asa'sı olan kraliçelere benzetiyorum bazen.
Taç'lanır ya onlar hikayelerde.
Birgün olacak biliyorum.
Bekliyor beni..
Benim onu beklediğim gibi...
Umudum tükenmedi..
Ben yine o tepeme bakıyorum anne..
Parıldıyor yine..
Bir gün yükseleceğim oraya...
O renkli balonlarımla...
Şimdilik Si-Murg gibi yani bizim bildiğimizce Anka Kuşu gibi, küllerimden yine yeni yeniden doğmak için izin'liyim hayattan.
Bilirmisin? küllerinden yeniden doğmak ''kendine yapılan yolculuk muş''aslında, yeniden doğmak için tılsım kendi içimizdeymiş aslında...
Kendi içimde gezmek boşuna mı sanırsın be güzel anne,
Bilmezsin ki daha bi kuvvetleniyorum ben her kendi içimi gezmemde...
Yine söylüyorum sana çok mutlu bir hikayem var...
Karşında onu görmeden ölmeyecek bir DinçeL var..
İnanıyorum ben buna.
Yaşadığım 2 derin hüzün, mutluluğa çevirecek yüzünü birgün..
Biliyor musun en güzel şeylerden biri Unutmak, ''Unuttum gitti demek''...
Unutulan gider hakikaten.
Üzerine bilmem kaç kat boya sürersin olur biter.
Çocuk gibi kalırsın boyalarının içinde..
Rengarenk boyalarını sürersin yeni resmine.
Rengarenk olur resmin ama sen temize çekersin kendini..
Elin boya boya, sen tertemiz boydan boya..
Yenilenirsin, değişirsin ve yürürsün yeni yolunda...
Herşey değişir hayatta..
BUGÜN'e asılırsın, DÜN'ü ardına koyarsın.
Ve bugün kalır sadece sana..
E AFERİN bana...
Kayahan'ın bir şarkısında söylediği gibi ''Çoktan yıkılmaz mıydık biz çoktan, UMUT OLMASA...
Umut içimde anne, si-murg gibi uçacağım o en tepeye : )
E bunu görmek için bile değermiş o yaralara berelere. . .
DinçeL'ce ve yine Sevgiyle . . .

7 Eylül 2010 Salı

DİNÇEL'in BLOĞUNA MEKTUBU . . .



Selam Blok. . .
Biliyor musun ne zamandır yazmayı düşünüyordum sana ve biliyorsun ki sana yazarken kendime yazıyorum ben aslında.
Çoktandır ihmal etmiştim seni.
Üzgünüm ihmalim için.
Ama olsun en azından artık bir aradayız di mi?...
Sana bir sır vereyim mi?... hiç kimse bilmiyor buradaki yerini.
"Bana yazılar yaz, bir bloğun olsun, takipçin olalım senin" diyen dostlarım ve arkadaşlarım bilmiyorlar çoktandır seninle olan birlikteliğimi.
Burası özel bir yer olmalı.
Sen ve ben.
Yani hep ben : )
Kimseler girmemeli aramıza, bize ait olmalı bu yer.
Gizli bir mabed yeri gibi.
Kim bilir belki de açığa çıkarırım bir gün seni.
; - )

.........

Bana çok iyi geliyorsun blok.
İçimi açıyorum sana.
İçsel bir yolculuk gibi.
Yine kendi içimden; sana, kendime, öz'üme dönüşüyorum, dışsal şey'ler, içsellikte ve sevgiyle buluşuyor her defasında.
Aklıma çok şey geliyor...
Bazen kabıma sığamıyorum sana yazmak heyecanımda.
Sen böyle birşeysin işte.
Sen benim beraberliğimsin, yalnızlık ve çokluk beraberliğim...
Hem yalnızız seninle, hem çoğalıyoruz birlikte.
Ne güzel di mi?...
Sana yazacağım o kadar çok şey var ki...
Doldurup taşıracağım seni...
Hem sessizsin ya, bu da iyi : )
Dinliyorsun sadece..
Ben anlatıyorum, sen lal'sin hamuş gibi..
Bu halin hoşuma gidiyor..

...........

Bugünlerde beynim birkaç yıl sonrasına gidip geliyor nedense...
Orada hayaller kuruyor yine.
Kıskanç evren kıskanmazsa beni yine, müthiş planlarım var bir kaç yıl ötesine...
Rengarenkler ve cici-biciler tüm bu hayaller.
Sarı-mavi-yeşil balonlar gibiler.
Uçuracağım onları...
Fırlatacağım onları, birde nanik yapıp, evrenin ta orta yerine salacağım.
Bu defa evreni ben çatlatacağım : )
............

Geçenlerde gözde filmim "Issız Adam"ın bir repliğinde, Ada diyor du ki, Alper'in çocukluk evine gittiğinde..
Özetle;
"Bir hikaye uydurdum.....falan fişman her neyse, asıl benim koptuğum cümle; sen oradaydın ve birgün benimle tanışacağını henüz bilmiyordun"
Budur işte...
Benimde müthiş hikayelerim var elimde..
İçinde belki henüz tanımadığım biri de var..
Ve birgün bunları ona söyleyebilme ihtimalim var...
Ona yaşatacağım "SONU MUTLU" biten bir hikayem var.
Bunu yaşayabilirsem her yerin bayram sabahı sevincine dönüşeceğini düşündüğüm bir hissim var.
Başka şeyler de var...
Müthiş sürprizler var içimde.
Ve bunlar gerçekleşince atacağım deli bir çığlık var içimde.
Şimdilik tutuyorum içimde,
Paylaşacağım seninle, tüm sevinçlerimi, tüm öykülerimi...
ZAMANI GELİNCE...
e Bekle : )
Sevgilerimle...

5 Eylül 2010 Pazar

LİVANELİ AHH!..ŞAHANEYDİ YİNE, ŞAHANEYDİK YİNE BİRLİKTE : )

Sözümü tuttum, tabii ki oradaydım, yalnızdım ama değildim sanki, LivaneLi konserlerinin temasında olan şey bir başıma gittiğim konser keyfimde de yine aynı sevinci getirdi başıma...
Onun konserlerinde oraya gidenler tek yürek olur, tek bir ses olup, tek bir yüz'e dönüşür..Bir kere herkes selam verir birbirine, ''niye burada olduğunu bilirim'' diye muzipçe bir gülüş, bir de bakış fırlatırlar birbirlerine, neşe'yle....
Ona bakmaya doyamazlar, söylediği şarkılarda birde bakmışsın Leylim Ley de ya da diğerlerinde hiç tanımadığı biriyle omuz omuza olurlar...
Selam gönderirken Mustafa Kemal'e ve diğer memleket sevdalısı herkese, şelale gibi akar kalabalığın sesi ama ''tek'' bir ses'miş gibi...
Herkes çok beyefendidir, çok hanımefendidir Livaneli konserlerinde, bu şanımız ondan mı gelir, ortak yazgımızdan mı, yoksa aynı yakarışlarımızdan mı gelir bilemem orasını...
Liseden sonra yine ilk defa onunla buluştum ya, sanki hep orada kalmışız gibi hayal ettim, Cevdet, Kıvılcım, Volki, Nusret ve diğerleri, sanki hiç gitmemiştik oradan, hiç büyümemişiz gibiydi..
Sanki hayat bizi daha yormaya başlamamış, biz daha ''ah benim sevdalı başım dememişiz, daha kaç okyanustan geçmemişiz, kaç denizde yitip gitmememişiz de, kırılmış direkler, yırtık yelkenlerle kaç seferden yorgun dönmemişiz daha, Özgürlüğü okulda defterimize, sıramıza, ağaçlara yazmışız da, o yazı hala kazındığı gibi ''özgür''ce duruyormış gibi, daha hiçbir düzen bozulmamış, daha canımız hiç bu kadar acımamış, eşkiya dünyaya henüz hükümdar olmamış da, biz de onu daha tanımamışız gibi, memleket sevgisini uzaklarda yitip giden Nazım'ın hasretinden dinliyor muşuz gibi.
İşte böyleydi ''Bizim Sevdamız''
Dün biz hiç büyümemiştik sanki, ya da büyümesemiydik ki?...
Orada mı kalsaydık hep birlikte yine.
Daha hiçbir şeyi öğrenmeden, hiç bozulmasa mıydık, ya da hiç bozguna da uğramasa mıydık ki?...
Ama ne var ki büyüdük işte...
Gördük göreceğimizi, hüzünler kattık serüvenimize.
Ama birşey var ki, dün yine görünce birbirine ayna olmuş tek yürek olmuş insan yüzlerini, ben yine yine, umutlandım, ziyadesiyle mut'landım...
Üstadın da dediği gibi,
''Güzel günler göreceğiz, güneşli günler, motorları maviliklere süreceğiz''
HEP BİRLİKTE :)
Dün ben yine bu mucizeye inandım...
SevgiyLe...

2 Eylül 2010 Perşembe

K I S A K I S A . . .

....Dünyaca ünlü sağlıklı yaşam guru'su Dr.Mehmet Öz'ün maalesef ki kanser riski altında olduğunu yazıyor gazeteler, "herşeyi doğru yaptığını ve ailesinde kanser öyküsü olan hiçbir yakını olmadığını söyleyen Mehmet ÖZ'e, acil şifalar diliyorum elbette ama yaşasınnnn artık brokoli yemek zorunda değilim....DEĞİLİZ Z Z : ) : ) .... yehu yehu yehu ....

....Bugün Teoman'ın bir şarkısını dinlerken söylediği sözler bir eylemi yapmayı getirdi aklıma...ceplerimi yokladım birer birer şarkıdaki adam ya da kadın gibi, kalmamıştı kırıntı aynen ve sanırım onların ki gibi..düşündüm durdum üzerine bu durumumun, bu seferde Nietzshe'nin şu sözleri geldi aklıma... hani "Öldürmeyen şey kuvvetlendirir" miş ya...kuvvet mi bu, umursamazlık mı yoksa gamsız mı oldum iyiden iyiye...
Her ne ise, çok şükür, çok şükür iyiyim ya ben bugünler de, değmesin kimselerde keyfime..
Bu konuda birçok manidar cümleye tutunmuş olmakla da gurur duyuyorum kendimle..
Iııım mesela Aşk-ı Memnu'nun şu meşhur son bölümünde kime sorsanız Bihter'in kendini nasıl öldürdüğünü anımsar herkes herhalde, ama o son bölümden benim aklımda kalan tek sahne nam-ı diğer Adnan bey'in yaralı kızına söylediği şu sözlerdir : "Kendimi bu ağaç kadar şanslı hissediyorum, canlıyım bir kere, hergün yeni bir nedenle yeniden yeşeriyorum, her tebessüm yepyeni bir filiz bize"....buydu tutunduğum ÖZ'üm, birde "Herşeyin Hayırlısı" demek var ki, o niyette huzur bile buluyorum...

....Süper haber: Livaneli'yle buluşmama 2 gün kaldı...

....Bayram tatiline az kaldı...her ne sebeple olursa olsun bütün tatillere bayılıyorummmm......

...."Şimdi Okullu Olduk, Sınıfları Doldurduk" hadisemize ise yine günler kaldı sadece, heyecandan ölüyorum, Kayra'yı okullu görmeye şükrediyorum...

Bu kısa kısa haberler uzun uzun şükürlerdir benim için ziyadesiyle : )

Dinçel'ce : )