22 Nisan 2011 Cuma

ELEKTRONİK POSTA : )


Sana sözüm vardı.
Buradan yazacaktım ya, uzadı sözüm.
Özgür izine gitti, işler dev gibi büyüyüp sanki tepeme bindi, eve bir sürü misafir geldi, bir ara bir grip olma durumu beni etkisi altına alsa da neyse ki azcık dokunup teğet geçti ve benim keyfim şimdi yerine geldi : )
Bunca sebepten sonra da mektubum sözünü yeni tutabildi.
Seninle bunu yapmaya bayılıyorum.
Biliyorsun zaten her defasında söylüyorum bunu.
Son gelen mektubun hiç sebepsizce yazıldığı için acayip mutlu etti beni.
Varlığına şükrettirdi.
Görmeden seni, duymadan sesini yine herkesten çok bana seni gösterdi.
Seninle biriktirdiğimiz anılara, bu birbirimizi daha çok sevmeye sebep olan kağıt üstündeki yazılara, seni ilk sarmaladığım an'a, bizi herkesle yaşadığımız her durumdan daha özel yapan herşeye hep şükrediyorum ben her defasında.
Herşey iyi giderken evrenin kötü kartlarını oynadığı o zalim gün vardı ya, hani saklambaç gibiydik, bir türlü ulaşamamıştık ne ben sana, ne sen bana.
Kusursuzdu gerçekten.
Bu kadar aksiliğe de pes yani sayın evren.
Yalnız size kötü bir haber vereyim yaptığınız kötü oyun daha bi yakınlaştırdı beni ona.
İstersen sana da anlatayım sebebini Serap'cığım.
Ha sende iyi dinle pek bilmiş evren amca.
(Evreni kılıktan kılığa sokmaya da bayılırım ben bu arada : )
Benim Kemah hadisemi sen biliyorsun zaten.
O zamana benzer bir ruh halindeydim yine ben.
Herşey üst üste gelmiş beni zaten fazlasıyla kurcalıyordu.
Sanki bütün dertler birbirinin peşine takılıp kolye olmuş gibi boynumda yer almaya çalışıyordu.
Dert kolyesini takmış her insan gibi benim de herşey boğazıma diziliyordu.
Hani hep renkli renkli boncuklardan olur ya kolyeler, maalesef benim kolyemdeki renkler solmuştu ve gri renkli bir boncuk olarak seninle yaşadığımız hadise de girmişti sıraya.
Yine konuşamadığımız son konuşmada ben bu talihsizliğimize isyan ederek ağlama krizlerine girmiştim.
Ve belki de sen gitmiştin.
Ben öyle bilmiştim.
Tükenmiştim.
Ertesi gün "dünya kadınlar günü"ydü.
Kadın olmak üzmüştü beni bu dünyada.
Ama dünya alay eder gibi benim-senin ve diğer her kadın kişinin gününü kutlamakla meşguldü.
Benim beynim ise anlattığım hayali renksiz böcük kolyemle ve onun boynuma asılmasına sebep olan kişi ve durumlarla meşguldü.
Benim durum aynen böyleyken,şimdi bu günümde iyi bir şeyler duymaya bu kadar ihtiyacım varken niye hiç iyi birşey olmuyorları düşünürken, senin dipte yaşayan bir balığı suyun en dibinden başını çıkarıp mutlu mutlu gülümsetebilmeye etki eden muhteşem mesajın geldi.
O an ki hislerim inan bana birden böyle değişiverdi.
Dibe batmış turuncu bir akvaryum balığının sanki tesadüfen koca bir okyanusa yolu düşmüşde orada tutunmaya, nefes almaya çalışır hali gibiydi halim.
Bende o balık gibi nereye tutunacağını bilmez bir haldeydim.
Son bir dilek diledim sanki "iyi bir şey olsun, lütfen iyi bir şey olsun, iyi bir ses duyayım da duyduğum bütün kötü sesler lütfen sus'sun"
Pıtttttt !
Tuttu niyetim, duyuldu dileğim.
Hemde aynı anda 2 kere.
Nasıl olur deme sakın.
Ben gizlice ağlarken merdiven boşluğunda asıl mesleği bahçıvanlık olan çaycımız "abla bugün sen ağlama, günün kutlu olsun" dedi ve serada yetiştirdiği 2 nefis papatyayı masama yerleştirdi.
Sonra sözleşmişsiniz gibi ikinci ritüel gerçekleşti.
Hey kadın DinçeL diyordun bana günün kutlu olsun, evren kötü kartlar oynasa da ben senin peşini bırakmam diyordun.
Tanrımmm sen olsan hangisine ağlardın şimdi.
Biliyor musun niye yazıldı bu mektup sana.
Çünkü senin farkın burada ; - )
O zor an'larda sanki hep duymuşsun gibi beni, girebildin çit'ler ördüğüm duvarıma.
Sen kendi renklerini bıraktın oraya, ben hep yeşillendim senden sonra.
Üzüldüğüm o an'larda.
Kadın Serap, dostum Serap, canım Serap hep yanımdaydın.
İşte bu mektubu da bu yüzden yazdım sana.
Seni Seviyorum Dost'um.
Daima ol hayatımda : )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder