13 Ekim 2010 Çarşamba

KÖŞE BAŞINDA NE VAR ?...

Demiş ki Mehmet ASLANTUĞ son röp.ünde ve özetle; mesleki hırslar ya da başka telaşlar birlikteliğin önüne geçerse çok rahat kopabiliriz, demek ki bu iş emek istiyor, egomuzu cebimize koyar devam edersek bitiş kolay olur, (benim koptuğum cümle tam da burası aslında) oysa bizi köşe başında bekleyen büyük aşk'lar, dostluklar yok.
(Alkışlar burada bu masalsı adam ve kadına)

Her neyse yazı artık buradan itibaren Dinçel'ce devam etmekte : )
Müthiş bir cümle olmuş doğrusu.
3 gündür üzerine düşünüp duruyorum bu kısa cümlenin.
Bana anlatacağı uzun bir şeyler var kesin : )
İnsan beyni hep böyle mi çalışır, yoksa benim ki mi hep böyle takılır...
Takılırım ben cümlelere...
Takılırım ben ne anlam yüklediklerine.
Takılırım ve çoğaltırım, çoğalırım her takıldığım şeyde.
Uçurtma olurum ardında, uçar dururum yukarılara.
Aşk öyle bir bağ ki canlılar arasında, bereketi için emek gerekli.
Tutunmalı ona..
Tıpkı Şili'de 69 gündür yerin altında kalan o işçilerin hayata tutunduğu gibi, onların hayattan hiç kopmak istemedikleri gibi, onların hayatı kaybetmek istemedikleri gibi tutunmalı her canlı bence kendi Aşk'ına.
Koyverdiğinde ;
Aşk üzülür.
Aşk süzülür.
Aşk bir tutam değil "çok tutam'' bir hüzne bürünür.
Aşk'ı birkaç gündür gerçekten böyle tanımlıyorum ben.
Göçük altındaki o 33 adamın öyküsü gibi.
Onların mücadelesi gibi.
Onların üzerlerindeki tulumu aşkın çıplak bedeninin üzerine giydirmeli.
Aşk'ı onların mücadelesi gibi yaşayabilmeli.
Bunu şarap gibi içebilmeli.
Aşk bunu bilirse şayet...
Umut eder.
Mutlu eder.
Sürer gider.
Masal olur, kuş olur, süzülür, en tepelere erer.
Bu imge değil.
Bu benim birgün başıma gelecek olan hikayemdir.
Uçurtmanın ucunu bırakmış olanlara ise sormak isterdim, ne umdular ya da ne buldular acaba köşe başında diye?
İnci gibi dizilmiş mutluluklar serilmez köşelere.
Marifet elinde olanın kıymetini bilmekte.
Gittikleri yerden dönünce hayıflanırlar mı acaba kendilerine.
Kaybettiklerine.
Yüklenirler mi gidişlerine.
Farkındalık işte burada başlıyor.
Pişmanlıklar artık bir işe yaramıyor.
Giden gidiyorsa da, geriye dönüp baktığında olan o canım Aşk'a oluyor.
Sormuştum bir yazımda Liz'e, neler öğrendin sen diye?
Benim ki ooooohhhh çoktu ya hani.
İşte benim en çok öğrendiğim bu idi.
Diğer öğrendiklerimin yanında bu yazım gereği söyleyeceğim tek şey;
Aşk'ı ardına koyvermemek.
Kendini egoyla değil, Aşk'la beslemek.
Onu her daim yeşilliğe su atan manavlar gibi üzerine su serpmek, taze tutmak gerek.
Bu onu çok sevmek demek.
Tutunmak, bereket üzerine bereket eklemek, kıymet bilmek gerek.
Aşk işte ancak böyle AŞK demek...
Benim uçurtmamın ucunda kocaman bir yürek var.
Peki yaa senin uçurtmanın ucunda ne var...
Onu uçurursun nereye kadar ?...
Uçtum, kaçtım demek kolay.
Birlikte göklere uçabilmek asıl olay..
Beklerim ben böyle bir AŞK ve eğer birgün gelirsen hizmetindeyim ey AŞK.

: )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder